Bütün krizler ihtiyaçlar sınırsızdır büyüme sonsuzdur diyenlerden kaynaklanır

Yıldan yıla daha karmaşık, daha birbirine bağımlı, bir ekonomik yapı kazanan dünyanın, karşı karşıya olduğu sorunların başında, sonu gelmez sınırsız ihtiyaçlardan kaynaklanan, aşırı gösteriş tüketimi gelmektedir. Hem Kuzey’in zengin, hem de Güney’in yoksul ülkelerinde insanlar, teknolojik yeniliklerle durmadan büyütülen, ihtiyaçların baskısı altında ezilmektedir. Toplumların bütün kesimleri devletler gibi, sürekli yeni boyutlar kazanan ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, durmadan borçlanmaktadırlar.

Okumaya devam et “Bütün krizler ihtiyaçlar sınırsızdır büyüme sonsuzdur diyenlerden kaynaklanır”

Savaş dünyasını barış dünyasına sevgiyle silahlanarak üretmesini bilenler dönüştürür

Anadolu’nun bin yıllık tarihinde, omuzlarında kitap taşıyanların düşünce ve eylem dünyalarında, bir insanı öldürmekle bütün insanlığı öldürmek arasında fark gözetilmez. Yunus’un şiirleriyle yoğurulan Anadolu insanı, dünyayı Cehennm’e dönüştürmek için değil, Cennet’e dönüştürmek için var olduğuna inanır. Onun çok boyutlu sevgi dünyasında, savaşın iyisi barışın kötüsü yoktur, iyilik arayan iyilik, kötülük arayan kötülük bulur.

Okumaya devam et “Savaş dünyasını barış dünyasına sevgiyle silahlanarak üretmesini bilenler dönüştürür”

Sohbet medeni̇yeti̇nde bi̇lgi̇ler bi̇lgeli̇klere düşünceler eylemlere dönüştürülür

Sohbet ustalarının oluşturduğu manyetik alan içinde, daha önce hiç görüşmemiş olan insanlar, kısa zamanda, birbirlerinin kardeşleri olduklarının bilincine varırlar. Onlar nerede olurlarsa olsunlar, çevrelerinde, gizemli bir çekim alanı oluştururlar. Onların çevrelerindeki sevgi zincirleri, suya atılan taşların oluşturdukları halkalar gibi, genişleyen dalgalar halinde yayılır. Sohbetle dostluk zincirlerinin halkaları birbirlerine bağlanır. Sohbet gönülden gönüle köprü kurma usatalığıdır.

Okumaya devam et “Sohbet medeni̇yeti̇nde bi̇lgi̇ler bi̇lgeli̇klere düşünceler eylemlere dönüştürülür”

Dünya İsmail’lerden daha çok koçların kurban edildiği kurban bayramlarının özlemini çekiyor

Bilgi çağının bütün insanlık için, bir barış çağı olması beklenirken, bilgi çağı da, sanayi çağı gibi, bir savaş çağı olmuştur. Bilgi çağında ülkeler içindeki iç savaşlar,bütün ülkelerin savaştığı küresel savaşlara dönüşmüştür. Bilgi çağı insanlık tarihinin gördüğü, en kanlı iç savaşlar çağı olmuştur. Bilgi çağının ürünü kimyasal silahlarla, askerlerden daha çok, anneler, babalar ve çocuklar ölmüştür.

Okumaya devam et “Dünya İsmail’lerden daha çok koçların kurban edildiği kurban bayramlarının özlemini çekiyor”

Bayram öncesinde akılları Medine Sözleşmesi’ne gönülleri Mekke’ye yüzleri Kâbe’ye çevirmek

İnsanların anası ve babası Havva ile Adem’dir.Onlar yitirdikleri vatanlarını Mekke’de bulmuşlardır. Mekke dünyanın, Kabe Mekke’nin nirengi noktasıdır. İnananlar yüzlerini Kab”ye, şehirler yönlerini Mekke’ye döner. Kabe mabetlerin, Mekke şehirlerin anasıdır. Kabe’ye ilk şeklini insanlığın atası İlk Peygamber Adem, son şeklini de peygamberlerin sonuncusu Son Peygamber Muhammed vermiştir. Mekke peygamberlerin ve bütün insanlığın ana vatanıdır.

Okumaya devam et “Bayram öncesinde akılları Medine Sözleşmesi’ne gönülleri Mekke’ye yüzleri Kâbe’ye çevirmek”

İsrail benzeri ırkçılık yapan ülkelere kare dünyanın hiçbir kıtasında yer yoktur

Ülkelerin iç ve dış politikadaki ağırlıkları, hatırı sayılır bir nüfus ve üretim gücüne sahip olmalarından kaynaklanır. Bunun için, ülkelerin büyük şehirleri, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın ana dinamiğini oluştururlar. Şehirler ülkelerin hem ekonomik güçlerinin, hem entellektüel derinliklerinin, en somut göstergeleridir. Büyük şehirleri olmayan ülkelerin, uluslarası sorunlarda ağırlıkları olmaz.

Okumaya devam et “İsrail benzeri ırkçılık yapan ülkelere kare dünyanın hiçbir kıtasında yer yoktur”

Seküler Atina kültürüne karşı kutsal Kudüs kültürünü edebiyatçılar zenginleştirir

Kutsal kültürün kaynağı Peygamberler tarihinde söylenmemiş söz yoktur. İnsanlara iki göz, iki kulak, bir dil, gördüklerini, dinlediklerini, dile dökmesi için verilmiştir. Edebiyat hayatı görme, hayatı dinleme, hayatı söze dökme eylemidir. Edebiyatçı hayatta insanı, insanda hayatı görür. İnsana karşı hayat, hayata karşı insan,edebiyatla korunur. Edebiyatçı hayatı,her insan için yaşanır kılma sorumluluğu taşır.

Okumaya devam et “Seküler Atina kültürüne karşı kutsal Kudüs kültürünü edebiyatçılar zenginleştirir”

Görünen dünya nokta kadar küçüktür gün kadar kısadır

Bilim ya da sanatın hangi alanında derinleşirse derinleşsin, her aydın bilinmeyen dünya yanında, bilinen dünyanın bir nokta kadar küçük, bir gün gibi kısa olduğunun bilincinde olmalıdır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, uydularla uzaydan dünyanın küçücük bir küre olarak görüntülenmesi, uzmanlarla birlikte sıradan insanların da dünyayı algılayışını büyük ölçüde değiştirmiştir.

Okumaya devam et “Görünen dünya nokta kadar küçüktür gün kadar kısadır”

İyilikte yarışanlar Cennet’e güneş kötülükte yarışanlar cehennem’e ateş taşırlar

Bin yıllık tarihinde Anadolu’yu, dönüştürerek bugünlere taşıyanlar, ırk kardeşliğinden daha çok, inanç kardeşliğine önem verenlerdir. Dünyada ırk kardeşliğinin genişlemesinin bir hızı ve sınırı vardır, istenildiği kadar büyütülemez. İnanç kardeşliğinde ise, bir hız ve bir sınır yoktur. İyilik yapan insanların çevresinde, kardeşlik katlanarak büyür. İnanç insanları aynı büyük ailede birleştirir, onlara hiçbir güç meydan okuyamaz.

Okumaya devam et “İyilikte yarışanlar Cennet’e güneş kötülükte yarışanlar cehennem’e ateş taşırlar”

Dünyanın bütün sorunları kutsal düşmanı seküler Batı’nın çözümlerinden kaynaklanıyor

Batı dünyası için, Goethe ne kadar önemli ise, Doğu dünyası için, Mevlana o kadar önemlidir. Doğu Batı’yı yok saymaz, Batı’nın köklerine inerek, Doğu’daki Batı’yı bulur. Dünyadaki her şehirde bir Doğu, bir Batı vardır. Batı’yı arayan Batı’yı, Doğu’yu arayan Doğu’yu bulur. Doğu ve Batı’nın birbirine karıştığı düz kare dünyada, Doğu’da ya da Batı’da olmak belirleyici ve önemli değildir. Belirleyici ve önemli olan, her ikisinin köklerini oluşturan, ortak kutsal kültürdür.

Okumaya devam et “Dünyanın bütün sorunları kutsal düşmanı seküler Batı’nın çözümlerinden kaynaklanıyor”

Dünyada her insan ölecektir ölüm hayatın dışına atılmaz hayat ölümle anlam kazanır

Kutsal gelenekte ölüm dünya hayatının bitişi, öteki dünya hayatının başlangıcıdır. Hayatın değerli kılınması, ölümün anlamlı kılınmasına bağlıdır. Dünya ve öteki dünya gibi, ölüm ve hayat birbirini izleyen, bir sürecin iki ayrı alanıdır. Birinin öncesi, birinin sonrasıdır. Ölüm sonrasını yok sayan bir kültür, hayata anlam kazandıramaz. Ölümsüz bir hayat, yazı olmayan bir kışa benzer.

Okumaya devam et “Dünyada her insan ölecektir ölüm hayatın dışına atılmaz hayat ölümle anlam kazanır”

Postkorona dünyada ikinci Avrupa Rönesansı’nın temellerinde birincide olduğu gibi yine Endülüs olacaktır

Müslümanların İspanya’ya ve Orta Asya’ya ulaşmalarıyla, büyük bir canlılık kazanan ekonomik, siyasal ve kültürel hayat, mezhep savaşlarıyla yakılıp yıkılan, Avrupa ülkelerine de yansımıştır. Orta Asya’nın büyük bilginleri Hint ve Yunan kültürünü İslam kültürünün ışığında özümseyerek, fizikten kimyaya kadar sosyal, sağlık ve teknik bilimlerin her alanında, özgünlüğünü hiç yitirmeyen, eşsiz eserler ortaya koymuşlar ve bilim dünyasının kutup yıldızları olmuşlardır.

Bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in ayrıntılı olarak ortaya koyduğu gibi: Orta Çağ Müslümanları, kendilerinden önceki bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler kurdular ve bugün Batı dünyasında geliştirilen pek çok bilimin de temellerini attılar. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın bilimsel alandaki başarısı: Müslümanların öncülüklerini yaptıkları, temel eserlerini verdikleri bilimlerin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve yeni boyutlar kazandırılmasına dayanır. Bilimsel gelişme kesintisiz bir süreçtir.Bilim Çin’de,Amerika’da olsa, bulunur ve alınır.

İbni Sina, İbn Rüşd, İbn Arabi, Biruni, Farabi ve İbn Haldun bilim dünyasının parlaklıklarını hiç yitirmeyen kutup yıldızlarıdır. Aynı dönemde Orta Asya’da yaşayan üç büyük bilgin ve düşünür, felsefe, tıp, astronomi ve matematik alanlarında verdikleri eserlerle, dünya bilim tarihinde kendilerine vazgeçilmez bir yer açtılar. Dünya düşünce tarihinde Farabi’nin adı, Aristo’dan önce anılır. Farabi Batı dünyasını aydınlatan, “Muallimi Sani” olarak ünlenen, ilk Türk ve Müslüman düşünürdür.Batı dünyasının tanıdığı Aristo, Farabi’nin süzgecinden geçen Aristo’dur.

Aydın Sayılı’nın ve Seyit Hüseyin Nasr’ın doktora hocası, Harvard’ın bilim tarihçisi George Sarton aşılmamış “Bilim Tarihi” kitabında bilimsel gelişmeleri, her biri elli yıl süren dönemlere ayırır ve her dönemi ismini veren, bir düşünürle açıklar. Dünya bilim tarihinde Yunanlı bilginler “450 ve 300” arasında üç dönem, Avrupalılar “1100 ve 1200” arasında iki dönem, Müslümanlar “750 ve 1100” ile “1200 ve 1350” yılları arasında beş ve üç dönemlik yer tutarlar. Dünyadaki bilimsel gelişmelerin lokomotifi Yunanlı bilginler değil, Müslüman bilginlerdir.

İslam’ın doğuşunun üzerinden bir yüzyıl bile geçmeden, Müslümanların Çin denizinden Atlantik okyanusuna kadar uzanan mucizevi açılmaları olmasaydı, bilinen Avrupa başka bir Avrupa olacaktı. Yunanlı bilginlerin çalışmaları, çok dar bir coğrafyada kalırken, Müslüman bilginlerin çalışmaları, çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Ticaretin özendirildiği, üreten el olmanın erdem kabul edildiği, Müslüman toplumlardaki bilimsel canlılık, ekonomik ve sosyal yapıda da köklü dönüşümlere yol açmıştır.

Orta Çağ Müslümanlardan daha çok, Hristiyanlar için karanlık çağdır. Orta Çağ’da Avrupa şehirleri yoksullukla boğuşurken, Şam, Bağdat, Kurtuba, Buhara ve Semerkant, her alanda altın dönemlerini yaşamışlardır. Orta Çağ’da “Roma gölü” olan Akdeniz, “Müslüman gölü”ne dönüşmüştür.

Batı düşüncesinin temellerini, Yunanlı bilginlerden önce Müslüman bilginler atmıştır. Müslümanlar için “Muallimi Sani” olan Farabi, Hristiyanlar için “Muallimi Evvel”dir.”Erdemli Devlet”in mimarı Farabi’nin e-tartışmadığı konu yoktur.

Avrupalılar Birinci Rönesanslarını Yunanlılardan değil, Müslümanlardan ödünç aldıklarıyla gerçekleştirdiler.Roger Garaudy’nin önemle vurguladığı gibi, Avrupalılar İkinci Rönesanslarını Müslümanlarla birlikte yapacaklardır.

Avrupa Rönesans’ında Yeni İslam’ın payı,Eski Yunan,Eski Roma ve Eski Hristiyanlık’tan çok daha büyüktür.

Avrupa’da Rönesans adına ne varsa, ne yapılmışsa, hepsinin ana temel taşları Endülüs’te atılmıştır.

Kare dünyada Endülüslü bilginler ve bilgeler olmadan, İkinci Avrupa Rönesansı gerçekleşmez.

Brüksel İstanbul’un katkılarıyla, er ya da geç Avrupa’nın, İkinci Kurtuba’sı olacaktır

Dünyanın hiçbir yanında hukuksuz devlet devletsiz hukuk olmaz

Hukuk gelenekleri sağlam olmayan devletlerin, yönetim gelenekleri güçlü olmaz. Hukuk toplumun, toplum yönetimin güç kaynağıdır. Hukukun olmadığı toplumlarda, uyumsuzluk ve düzensizlik vardır. Uyumun yerine uyumsuzluğun, düzenin yerine düzensizliğin geçtiği bir toplumda, kurumlar ve kuruluşlar hiçbir alanda başarılı çalışmalar yapamazlar. Toplumların üstünlükleri, hukuklarının kusursuzluklarına dayanır. Hukuku kusursuz olan toplumların, kurumları ve kuruluşları kusursuz olur.

Okumaya devam et “Dünyanın hiçbir yanında hukuksuz devlet devletsiz hukuk olmaz”

Dünyada seküler kültürün güneşi batarken kutsal kültürün güneşi doğuyor

Kültür deyince, bütün dünyada akla, kutsal kültürden daha çok, seküler kültür gelir. Kutsal kültürü toplumların afyonu olarak görenler, bütün insanlığın geleceğinin seküler kültürde aranması gerektiğini söylemişlerdir. Kutsal kültürden ne kadar uzaklaşılırsa, seküler kültüre o kadar yaklaşılacağı savunulmuştur. Yirminci yüzyılın sonunda kutsal kültürün yerine, seküler kültürü yerleştirmeye çalışanların, büyük ölçüde yanıldıkları görülmüştür.

Okumaya devam et “Dünyada seküler kültürün güneşi batarken kutsal kültürün güneşi doğuyor”

Müslüman ülkeler yıkılsalar da yakılsalar da yirmibirinci yüzyıl yeniden İslamın yüzyılı olacaktır

Gerçeğin coşkusunu derinden duyanlar, hayatın şiirini yakalamış olanlardır. Şiir gerçeğin en güzel, en yalın, en etkili biçimde ifade edilmesidir. Doğal olan gerçektir, gerçek olan doğaldır. Doğallığın sesi olmayı başaran şiir, gerçeğin sesi olmayı başarır. Şiir güzel olanı aramaktır. Hayatın bütün boyutlarında, güzellikte yarışanlar, gerçeğin gücünden yararlanmasını, hayatı dönüştürmesini bilirler.

Okumaya devam et “Müslüman ülkeler yıkılsalar da yakılsalar da yirmibirinci yüzyıl yeniden İslamın yüzyılı olacaktır”

Dünyaya Yunus’un şiirleriyle gitmek Sinan’ının kubbeleriyle kalmak

Hayatın yaşanır kılınmasında, her düşünce ve eylemin bir ötesi, bir maverası, bir görünmeyen yüzü vardır. Her düşünce, bir eylemi maverasıyla, ya zenginleştirir ya da yoksullaştırır. İyilik arayanlar, bir eylemin maverasında olumluluk, kötülük arayanlar olumsuzluk görürler. Toplumları zenginleştirenler, her eylemin ötesindeki çirkinliklerden daha çok, güzellikleri görecek göze sahip olanlardır.Bilgelik görülende değil,görendedir.

Okumaya devam et “Dünyaya Yunus’un şiirleriyle gitmek Sinan’ının kubbeleriyle kalmak”

Ayasofya Yahudileri ve Hristiyanları Müslümanlarla İbrahim peygamberde buluşmaya çağırıyor

Türkler aşılmaz sularla çevrilmiş, suriçi İstanbul’unu, Doğu Roma’dan 1453 yılında, harap ve küçük bir şehir devlet olarak aldılar. Tarihçi Charles Diehl, Türklerden önceki İstanbul’un nasıl bakımsız ve yoksul olduğunu, 57 yıllık Katolik Latinler döneminde, kentin nasıl yağmalandığını ayrıntılı olarak anlatır. Surların içindeki İstanbul’u, Fatih surların dışına çıkarmıştır. ”Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir.”

Okumaya devam et “Ayasofya Yahudileri ve Hristiyanları Müslümanlarla İbrahim peygamberde buluşmaya çağırıyor”

Savaşlar ne kadar dehşet verici olurlarsa olsunlar her zaman insanları bekleyen bir nuh’un gemisi vardır

Dağın dağa kavuşmadığı, insanın insana kavuştuğu, herkesin birbirinin kapı komşusu, olduğu bir dünyada, bütün insanlık sürekli hareket halinde, seçimden seçime sürüklenmektedir. Artık seçim yapma zorunluğu, Sağ kültürle Sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda herkes, kutsal kültürle seküler kültür arasında, bir seçim yapmak zorundadır. Yirminci yüzyılın savaşan ülkeleri, Yirmibirinci yüzyılda, savaşla bütün dünyaya, seküler kültür ihraç etmeye çalışmaktadırlar.

Okumaya devam et “Savaşlar ne kadar dehşet verici olurlarsa olsunlar her zaman insanları bekleyen bir nuh’un gemisi vardır”

İnsanlığın bilgi ve bilgelik birikimi kur’an’a düşülmüş uzun bir dipnottur

Hayatı bütünüyle kucaklayan kutsal kültürün, İlk Peygamberden Son Peygambere, peygamberlerin elinde taşınan, ateşi sönmeyen meşalesi, bütün insanlığın yolunu, aydınlatmaya devam etmektedir. Kutsal kültürden beslenen, bilgi ve bilgelik, tarihin her döneminde, hem edebiyatların, hem de medeniyetlerin, ana kaynağı olmuştur. Meşaleyi koruyanlar olduğu kadar, yok etmek isteyenler de olmuştur. Ancak peygamberlerin mirasçıları, bilgeler tarafından korunan, meşalenin ateşini söndürmeye, kimsenin gücü yetmemiştir.

Okumaya devam et “İnsanlığın bilgi ve bilgelik birikimi kur’an’a düşülmüş uzun bir dipnottur”

Kutsal geleneğin ipine sarılanlar hiçbir zaman karamsalığa kapılmazlar kötümserliğe düşmezler

Dinlerin özünde Allah’ın varlığı ve birliği vardır. Allah bir, peygamberler binlercedir. İnananlar gibi, inanmayanlar da bir millettir. Her ikisi de büyük insanlıkdairesi içinde yer alır. İnananlar peygamberlerin bağlılarından oluşur. Her peygamberin bir bağlılar topluluğu vardır. Ancak kendilerine kitap verilen peygamberler sayılıdır. Tevrat Peygamber Musa’ya, İncil Peygamber İsa’ya, Kur’an da Son Peygamber’e verilmiştir.

Okumaya devam et “Kutsal geleneğin ipine sarılanlar hiçbir zaman karamsalığa kapılmazlar kötümserliğe düşmezler”